Kulis.az Murad Gözəlovun "Yeraltındaki adamın itirafları" adlı hekayəsini təqdim edir. 2000-ci il təvəllüdlü Murad Gözəlov hekayələrini Türkiyə türkcəsində yazır,
I. Bölüm:
"Hataların Sessizliği"
Yağmur, sokak lambalarının titrek ışıklarını birer gölge gibi siliyordu. Aleksandr Pavloviç, yıllardır kimsenin çalmadığı ağır ahşap kapının arkasındaki soğuk odasında oturuyordu. Bir elinde titreyen bir kadeh vardı, içinde ise çoktan bayatlamış bir şarap. Ne tadı vardı bu şarabın ne de hatırlattığı güzel bir anı. Gözleri masanın üzerindeki eski bir saate takıldı. Zaman durmuştu, ama Aleksandr bunun farkında bile değildi.
Bir zamanlar her şeye inanırdı: Adalete, hakikate, hatta insanların iyiliğine. Ancak yıllar içinde birer birer soyulmuştu inançlarından. Genç bir savcı olarak başladığı kariyerinde ilk davasını hatırlıyordu. İki katlı taş bir evin içinde yaşanan bir trajedi… Bir baba, baltayla öldürülmüş; suç genç oğlunun üzerine yıkılmıştı. Aleksandr, dava boyunca delilleri takip etmiş, suçlunun cezasını çekmesi gerektiğini savunmuştu. Ancak hiçbir delil, o çocuğun gözlerindeki korkuyu silememişti. Ve yine de, mahkeme salonunda dökülen gözyaşlarına aldırış etmeden onun mahkûm edilmesini sağlamıştı.
Dava kapandıktan sadece birkaç ay sonra, o genç oğlan bir gece hücresinde kendini asmıştı. Sonrasında ortaya çıkan mektuplar ve tanıklar, çocuğun masum olduğunu haykırıyordu. Ama artık çok geçti. Aleksandr o gün savunduğu adaletin aslında koca bir yanılsamadan ibaret olduğunu anlamıştı. İşte o andan itibaren vicdanı onu bir kurdun avını kemirdiği gibi kemirmeye başladı.
II. Bölüm:
“Bir gölgenin peşinde”
Yıllar Aleksandr’ı yorgun bir gölgeye çevirmişti. Kasabanın kenar mahallelerinden birindeki bu eski odada yaşamaya başlamıştı. İnsanlarla konuşmaz, çarşıya sadece en gerekli şeyleri almak için giderdi. Ancak o sabah bir şey değişti. Yağmurun dinmesini beklerken, eski bir kitapçının tezgâhında kızıl saçlı bir kadını gördü. Kadın, ince parmaklarıyla sararmış bir kitabın sayfalarını çeviriyordu.
Ona yaklaşıp yaklaşmamayı düşündü. Nihayet, sanki bir güç onu itmiş gibi, kadına doğru adım attı. Kadın, Aleksandr’ın yüzüne baktığında yüzünde bir gülümseme belirdi.
"Bir kitabın sonunu bilmeden, ilk sayfasını yargılamak ne kadar doğru, sizce?" dedi kadın, hiç beklemediği bir soruyla. Aleksandr şaşırdı, ama cevap veremedi. Kadının bakışları, sanki ruhunun derinliklerini görüyordu.
"Benim adım Elena," dedi kadın. "Sizin gibi bir okuyucuya benziyorsunuz. Ama sizin hikâyeniz hangisi?"
Bu sözler, Aleksandr’ın zihninde yankılandı. Hikâyesi mi? Onun hikâyesi, unutulmaya yüz tutmuş, kimsesiz bir gölgeydi. Ama Elena’nın sesindeki sıcaklık, bir şeyleri harekete geçirmişti.
III. Bölüm:
"Geçmişin Karanlık Odası"
Elena ile tanıştığı o günün ardından Aleksandr, her sabah aynı kitapçı tezgâhına gidip kadını bekler oldu. Onunla konuşmaya çalışırken hem korkuyor hem de bir şekilde onunla konuşmanın içindeki ağır yükü hafiflettiğini hissediyordu.
Bir gün, Elena Aleksandr’a eski bir kitap uzattı. "Bu kitabı oku," dedi. "Belki bazı sorularına cevap bulabilirsin." Kitabın adı "İnsanın Suçla Dansı"ydı. Aleksandr gece boyunca kitabı okudu. İçindeki karakterler, kendi içsel çatışmalarını, yaptıkları hataların yükünü taşıyan insanlardı. Bu hikâye, Aleksandr’a unutmaya çalıştığı gerçekleri yeniden hatırlatıyordu.
O geceden sonra, vicdanıyla yüzleşmeye karar verdi. Kasabanın arka sokaklarında dolaşıp yıllar önceki o davada tanıklık etmiş insanları bulmaya başladı. İnsanlar, geçmişi kurcaladığı için ondan korkuyor, bazıları ise nefretle yüzüne bakıyordu.
Aleksandr, gerçeği bulmaya çalışırken, aslında kendi karanlık geçmişiyle hesaplaşıyordu. Çünkü o genç oğlanın ölümünden yalnızca mahkeme sistemi değil, kendisi de sorumluydu.
IV. Bölüm:
"Gizli Tanıklar"
Aleksandr Pavloviç, soğuk kasaba sokaklarını arşınlarken, yıllardır içine gömülü kalmış korkuların ve soruların onu rahat bırakmayacağını biliyordu. Yıllar önceki dava bir hayalet gibi peşindeydi ve artık bu hayaleti görmezden gelmek imkânsızdı. Genç çocuğun ölümünden sonra delillerin ve tanıkların ortaya çıkışı, suçlu olmadığını açıkça kanıtlamıştı. Ama o dönemin kasvetli atmosferinde kimse bu gerçeği konuşmaya cesaret edememişti.
İlk durak, yıllar önce davada şahitlik eden eski bir hizmetkârın evi oldu. Aleksandr, daracık bir merdiveni çıkarak eski, harap bir dairenin kapısını çaldı. Kapıyı aralık bırakmış yaşlı bir kadın çıktı karşısına. Gözleri bulanık görüyordu, ama Aleksandr’ı hemen tanıdı.
"Sen… sen o savcı değil misin?" dedi kadın, ürkek bir sesle.
Aleksandr başını salladı. "Evet," diye yanıtladı, "ama artık değilim."
Kadın derin bir nefes aldı ve sandalyesine oturdu. Ellerini dizlerinde birleştirerek, eski bir sırrı anlatmanın eşiğindeymiş gibi sustu. Aleksandr, sabırla bekledi.
"Patronum," dedi kadın, "o çocuk masumdu. O gece, cinayeti gördüm. Baltayı tutan kişi… çocuğun üvey amcasıydı."
Aleksandr'ın içi dondu. Bu bilgi, onun yıllar önce bir çocuğun hayatını karartmasına neden olan hatasını kanıtlıyordu. Kadın, korktuğu için o zaman konuşmadığını, ailenin ona tehditler savurduğunu anlattı. "Ama sen bunu öğrenmek için neden şimdi geldin?" diye sordu kadın.
Aleksandr, boğazındaki düğümü zorlayarak, "Çünkü suskunluğum artık taşınamayacak kadar ağır," dedi.
V. Bölüm:
"Elena'nın Sırrı"
Kadının söyledikleriyle sarsılan Aleksandr, Elena ile buluşmaya karar verdi. Onu, kasabanın çıkışındaki terk edilmiş bir kilisede buldu. Elena, eski ahşap bir bankta oturmuş, bir mumun titrek ışığında kitap okuyordu. Aleksandr’ın ayak seslerini duyunca başını kaldırdı ve gülümsedi.
"Aradığını bulabildin mi?" diye sordu Elena, sanki Aleksandr'ın zihnini okuyormuş gibi.
"Hayır," dedi Aleksandr. "Sadece gerçeklerin ne kadar korkutucu olabileceğini öğrendim."
Elena başını salladı. "Gerçekler korkutucu olabilir, ama onları sırtında taşımak daha da korkutucudur. Senin sırrını bilmediğimi mi sanıyorsun?"
Aleksandr irkildi. "Ne demek istiyorsun?"
Elena, cebinden bir mektup çıkardı ve Aleksandr’a uzattı. Aleksandr mektubu açtığında, genç oğlanın ölmeden önce yazdığı bir notla karşılaştı. Notta yalnızca şu yazıyordu:
"Gerçeği bilmeme rağmen, affediyorum. Çünkü bu yükü taşımak istemiyorum."
Aleksandr'ın elleri titredi. Elena’nın bu mektubu nereden bulduğunu sormadı. Artık önemli değildi. Genç çocuğun affı, Aleksandr için hem bir kurtuluş hem de ağır bir yük anlamına geliyordu.
VI. Bölüm:
"Vicdanın Hesaplaşması"
Aleksandr, ertesi gün kasaba meydanına çıktı. İnsanlar onun etrafında toplanırken, geçmişte yaptığı hataları itiraf etti. Adaletin yanlış bir şekilde işlediğini, masum bir çocuğun hayatını kararttığını ve bu yükü taşıyamayacağını haykırdı.
Halkın tepkisi karışıktı. Kimisi onu cesaretinden ötürü alkışladı, kimisi ise nefretle yüzüne tükürdü. Ama Aleksandr artık korkmuyordu. Gerçekler su yüzüne çıkmıştı ve bunun bedelini ödemeye hazırdı.
Sonunda kasabanın dışına, bir zamanlar genç çocuğun mezarının bulunduğu tepeye çıktı. Elena, onu burada bekliyordu. Sessizce Aleksandr’a yaklaştı ve elini omzuna koydu.
"Artık yükünü hafiflettin," dedi Elena. "Ama bu yalnızca bir başlangıç. Şimdi sırada kendini affetmek var."
Aleksandr, gözlerini ufka dikti. Yağmur yeniden başlamıştı, ama bu kez kendini ıslanmaktan korkmadan yağmura bıraktı. Çünkü ilk kez hayatında, içindeki karanlığın azaldığını hissediyordu.
VII. Bölüm:
"Karanlık ve Aydınlık"
Yağmur, Aleksandr'ın yüzünden süzülerek eski paltosunun yakasına doğru akıyordu. Mezarlığın kenarındaki eski taş duvarlara yaslanmış bir halde, derin bir nefes aldı. Elena onun yanında sessizce duruyordu; konuşmadan, sorgulamadan. Aleksandr, uzun zamandır ilk kez bir huzur kırıntısı hissetti. Ancak bu huzurun ardında bir boşluk vardı, doldurulmayı bekleyen, yılların pişmanlıklarıyla yıpranmış bir boşluk.
"Elena," dedi Aleksandr, başını ona çevirerek, "neden buradasın? Neden yardım etmeye çalışıyorsun?"
Elena, gözlerini ona çevirdi. Bakışlarında anlayış, ancak bir o kadar da gizem vardı. "Çünkü senin hikâyen, benim hikâyemin bir yansıması," dedi yavaşça. "Hepimiz bir noktada aynı karanlığa düşeriz. Önemli olan, o karanlıkta kalıp kalmamaktır."
Bu sözler Aleksandr'ı düşüncelere boğdu. Kendi karanlığında yıllarca boğulmuştu; vicdanının ağırlığı, onu hayattan koparmıştı. Ancak Elena, bu karanlığın içindeki ışığı bulmayı öneriyordu. Aleksandr, bunun mümkün olup olmadığını bilmiyordu, ama denemek zorunda olduğunu hissediyordu.
VIII. Bölüm:
"Hakikatin Peşinde"
Aleksandr, yıllar önceki davada yer alan diğer tanıkları bulmaya karar verdi. İlk gittiği kişi, genç oğlanın eski öğretmeniydi. Kasabanın biraz dışında, yıkık dökük bir kulübede yaşıyordu. Kapıyı çaldığında içeriden gelen kuru bir öksürük sesi duydu. Yaşlı öğretmen, kapıyı araladığında Aleksandr'ı görünce şaşırdı.
"Sen kimsin?" diye sordu öğretmen. Gözleri zayıflamış, ama sesi hala güçlüydü.
"Aleksandr Pavloviç," dedi. "Bir zamanlar savcıydım. Genç bir çocuğun davasında çalışmıştım. Şimdi, o davadaki gerçekleri öğrenmek istiyorum."
Öğretmen, uzun bir süre sessiz kaldı. Sonra derin bir nefes aldı ve kapıyı biraz daha açarak içeri girmesini işaret etti. Eski bir sandalyeye oturdu ve ellerini masanın üzerinde birleştirdi.
"O çocuğun masum olduğunu hep biliyordum," dedi öğretmen. "Ama o zamanlar kimse beni dinlemek istemedi. Ben de sustum. Bu sessizlik, beni bir ömür boyu takip etti."
Aleksandr, öğretmenin gözlerindeki pişmanlığı görebiliyordu. Bu, yalnızca onun değil, herkesin taşıdığı bir suçtu. Bu dava, kasabanın kolektif bir günahıydı.
IX. Bölüm:
"Elena'nın Maskesi"
Aleksandr, Elena'nın yardımlarıyla geçmişin sırlarını birer birer çözmeye devam ederken, genç kadının kendisi hakkında hiçbir şey anlatmadığını fark etti. Her zaman doğru soruları soran, doğru yönlendirmeler yapan Elena, kendi hikâyesini hep gizli tutuyordu.
Bir akşam, kasabanın sessiz sokaklarında yürürken, Elena'ya döndü. "Sen kimsin?" diye sordu, sesi titreyerek.
Elena, bir an duraksadı, ardından gülümsedi. "Ben de senin gibi biriyim, Aleksandr," dedi. "Kendi karanlığıyla yüzleşmeye çalışan biri."
Aleksandr daha fazla soru sormadı. Ancak Elena'nın gözlerindeki gölgeler, onun da derin bir acı taşıdığını gösteriyordu.
X. Bölüm:
"Son Yüzleşme"
Aleksandr, sonunda yıllar önce davayı manipüle eden kişiyi buldu: genç oğlanın üvey amcası. Kasabanın dışında büyük bir malikanede yaşıyordu. Aleksandr, sert bir kapıyı çalar gibi kapıyı yumrukladı. Kapıyı açan yaşlı adam, Aleksandr'ı görünce bir adım geri çekildi.
"Ne istiyorsun?" diye sordu sert bir sesle.
"Gerçeği," dedi Aleksandr. "O gece neler olduğunu anlatmanı istiyorum."
Üvey amca önce direndi, ancak Aleksandr'ın kararlılığı karşısında çözüldü. Suçunu itiraf etti, ama pişmanlık belirtisi göstermedi. "Herkes kendi çıkarını düşünür," dedi alaycı bir tavırla.
Bu itiraf, Aleksandr'ın içinde yıllardır süren yangını biraz olsun dindirdi. Ancak gerçeği öğrenmek, geçmişi geri getirmiyordu. Aleksandr'ın önünde şimdi yeni bir yol vardı: kendini affetmek ve hayatına devam etmek.
XI. Bölüm:
"Yeni Bir Başlangıç"
Aleksandr, kasabayı terk etmeye karar verdi. Elena, onu uğurlamak için istasyona geldi. "Bu yolculuk senin için bir son değil," dedi Elena. "Aksine, bir başlangıç."
Aleksandr, trenin penceresinden Elena'ya son bir kez baktı. Tren hareket ederken, içinde garip bir hafiflik hissetti. Geçmişiyle yüzleşmiş, hatalarını kabullenmişti. Şimdi, hayatını yeniden inşa etme zamanıydı.
Ve belki de, bir gün Elena'nın dediği gibi, kendini gerçekten affedebilirdi.